24 Ocak 2013 Perşembe

Bu cümleyi duyduğum zaman üzerinde çok düşünmüştüm. Neydi bu “fotokopi günler”? Teknik olarak baktığımda bir birini tekrarlayan günler olarak açıklayabiliyorum. Özünde verimsiz, üretkenliğin olmadığı, yaratıcılığın kalmadığı, kişiyi kısır döngüye sokan ve hatta ileri safhalarda depresyona kadar götürebilecek bir süreç. Bu şekliyle bile insanın içini karartıyor. “İçinize dönüp bakıyor ve hemen değişik birşeyler bulmalı ve yapmalıyım” diyorsunuz. Bu şekliyle baktığımızda fotokopi günler hayatımızın bazı evrelerindeymiş gibi görünür. Oysaki fotokopi günler doğumla başlamıyor mu? Şanslıysanız fotokopi günlerin ilk 3 yılında annenizle birliktesinizdir. Ve o kendini geliştirmek adına okuduğu annelik sanatı adı altındaki kitaplardan öğrendikleriyle ara sırada olsa bebeğini gezmeye götürür. Orada asıl amaç bebeği gezdirmekten çok kendi fotokopi günlerini renklendirmektir. Sonra okul yılları başlar. Kreşe/okula teslim - Eve teslim. 2 nokta arasında gidip gelen bir araç gibi. Şanslıysanız tali yollara sapar yeni keşifler yaparsınız. Ve bu size mutluluk, heyecan, güç ve yeni keşifler için enerji verir. Tüm o öğretmenlere yapılan şakalar, okuldan kaçmalar, arkadaşlarla gezmeler, ilk flört, ilk aşk, kalemlerle evin, okulun duvarlarını boyamalar, komşunun bahçesinden aşırdığınız meyveler, kardeşinizle yaptığınız kavgalar bunlar aslında 2 nokta arasında gidip gelen aracın tali yolları değilmi? Okul yıllarından sonra iş ve ev hayatı başlar. Alışmışız, alıştırılmışız bir kere fotokopi günlere ve 2 nokta arasında gidip gelmeye. Aynı restorantlara, sinemalara gidilir. Hep aynı tatil yörelerine gidilir. Hep aynı mağazadan alışveriş yapılır. Yıllar gelir geçer, şöyle bir dönüp te geriye baktığınızda aslında gördüğünüz fotokopi günler değilmidir? Aslında bunlar etrafımıza mahremiyetimizi korumak, güvenli ortamda olmak adına çizdiğimiz sınırlardır. Ancak çizdiğimiz bu sınırlar dünyamızı, bakış açımızı, yaratıcılığımızı sözün özü bizi kısıtlar. Bunlar zaten benim de bildiğim şeylerdi doğru söylüyorsun da bunları için ne yapacağım onu söyle? Diyen bir ses işittim. O zaman seçeneklerimize bakalım. Bunu değiştirmek için ebeveyn olarak önce kendimizden başlayalım. Tıpkı uçaklarda acil durumda çıkacak oksijen maskelerini önce kendinize takmanızın söylendiği gibi. Kendi keşfinizi yapın. Çünkü siz değişirseniz çevreniz de değişir. Neredeyim, nereye gidiyorum? Bu gidiş bana ne sağlayacak? Bu sorulara verdiğiniz cevaplar sizi tatmin ediyor ise ozaman sorun yok demektir. Yok sizi düşündürüyor ise hemen uygulayabileceğiniz yakın bir hedef koyun kendinize ve uygulayın. Yapabildiklerinizi gördükçe daha yeni hedeflerin keşfini yapıp, bunları başarmanın keyfini çıkarın. Bu keşifleri yapmak için gerekiyorsa yardım almaktan çekinmeyin. Çocuğunuza odasının duvarlarını istediği gibi kullanma fırsatı verin. Ne kaybedersiniz? Muzu neden kırmızı yaptın, ağacın yaprakları yeşil olur gibi sınırlar çizmeyin. Yapabildiklerini yapmasına fırsat verin ki başarmanın hazzını yaşasın. Sayın Hocam Üstün Dökmen derslerinde hep örnek verirdi. Koltuğa çıkmaya çalışan çocuğa sözde yardım ederek, başarma duygusunu tatmasına engel olmayın. Sınırlar beyinde başlar. Siz o sınırları kaldırdıkça göreceksinizki daha özgür, daha mutlu, daha yaratıcı, birbirinin aynı olmayan günler gelecek. Bu fotokopiden farklı renkler, farklı desenler çıkacak. Hemen şimdi şuanda sınırları kaldırmak için ilk adımı atmaya ne dersiniz? (Beğenmezseniz vazgeçme hakkı size aittir)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder